“Var olmak algılanmış olmaktır”
der George Berkeley.
Var olmak ve var hissetmek için diğerinin bakışına ihtiyaç duyarız. Görülmediğimiz, duyulmadığımız zamanlarda kendimizi var hissetmeyiz. Hatta böyle durumlarda kullandığımız bir söz vardır “sanki ben yoktum”.
Aynı zamanda gördüğümüz ve fark ettiğimiz şeyleri yaşamımızda var ederiz.
Düşünün ki bir odadasınız ve sizin bulunduğunuz odada bir anahtar var aslında. Fakat siz bu anahtarın farkında değilsiniz ve onu görmediniz. O anahtar o odada gerçekte var olsa bile aslında sizin için yoktur. Size biri “odada anahtar var mı” diye sorsa “hayır odada anahtar yok” diyeceksiniz. Sizin için anahtar yok çünkü siz onu görmediniz yani algılamadınız.
Büyüdüğünüz evde sizi mutlaka gördüler ki var olabildiniz. Büyüdünüz, olgunlaştınız ve bu günlere geldiniz. Ancak varlığınızın nasıl algılandığı sizin de kendinizi algılama şeklinizi belirliyor. Örneğin siz evinizde yaramaz, ve dikkatsiz olarak algılandıysanız siz yaramaz ve dikkatsizsiniz.
Tıpkı odada ki anahtarı görme örneğindeki gibi sizin benlik odanızda diğerleri tarafından görülen şeyler yaramazlık ve dikkatsizlik olmuş ve dikkatli, sakin yönleriniz görülmemiş. Sizi görenler bunları görmedikleri için bu yönleriniz var olamamış olabilir. Gerçekte benlik parçalarınız içerisinde olsalar da algılanmayı, dolayısıyla var olmayı bekliyorlar. Ta ki siz onları görene kadar var olamayacaklar.
Neleri görebileceğiniz size bağlıdır, evet belki yüzde yüz değil ama size bağlıdır. Ama görebilmek öğrenilir. Tıpkı okumanın yeni bir yabancı dilin öğrenilmesi gibi.
Doğduğunuz evde bir anadil öğrenirsiniz. O dilin şivesini öğrenirsiniz, şarkılarını öğrenirsiniz. Ancak bu öğrenme siz yaşadıkça sürebilir. Hatta kendi anadilinizi kendi ebeveynlerinizden çok daha iyi öğrenebilirsiniz. Onların bilmedikleri edebiyat eserlerini okumak varlık sahanızın genişlemesine neden olur. Artık varlık sahanız doğduğunuz evden ibaret değildir. Algılarınızla var ettiğiniz yeni şeylerle eviniz genişleyebilir.
Doğduğunuz ev kaderiniz olabilir. Ancak doğduğunuz evin sınırlarını nereye kadar genişleteceğiniz bir ölçüde size bağlıdır. Başlangıçta Ak Apartmanı Daire 1 iken bu kişinin varlık sahası, giderek genişleyebilir. Ankara, Türkiye, Dünya ve Kainat boyutuna genişleyebilir.
Sadece doğduğunuz evde ebeveynlerinizin algıladığı şeyleri onlar gibi algılamaya devam ederek dünyanızı var edebileceğiniz gibi ebeveynlerinizin varlığının farkına varmadıkları pek çok şeyi fark ederek yani algılayarak var edebilir, dünyanızı ve sınırlarınızı genişletebilirsiniz.
Kendi benliğinizi bir ev gibi hayal ederseniz o evin içerisinde aslında insana, insanlığa ait pek çok güzel ve çirkin şeyin olması mümkündür. İnsanlığa ait her şey o evin içerisinde vardır.
Sadece yaramazlık değil aynı zamanda sakinlik, sadece dikkatsizlik değil aynı zamanda dikkat, sadece karanlık değil aynı zamanda aydınlık ve her şey de aynı anda benlik evinizde vardır. Aslında biz fark etmediğimiz için var olmamaları onları gerçekte yok kılmaz. Görmeye, fark etmeye, algılamaya devam ettikçe benlik evimizi geliştiririz. Yaşadıkça görme ve fark etme gücümüzü artırabiliriz.
Yaşadığımız sıkıntılar, çatışmalar ve olumsuzluklar bizi daha iyi görmeye iter. Mecburen. Derdimize deva isteriz. Böylece yeni fark ettiğimiz o dert vasıtasıyla öğrendiğimiz şeylerin olabilmesi mümkün olur. Çatışmalara, hastalıklara yalnızca şikâyet gözlüğü ile bakarsak orada yeni fark edeceğimiz bir şey olmayabilir. Kişi şikâyet etme aşamasından geçerek sıkıntıya ve derde olduğu gibi kabul ederek bakabilirse yeni şeyler görmeye başlayabilir. Dertten ve sıkıntıdan şikayet etme evresinde aslında derde ve soruna kabul ederek bakma söz konusu değildir. Şikayet ve kabul aynı anda var olamaz.
Görebilme ve fark edebilme gücümüzün gelişmesi için bir diğer rehberimiz de meraklarımız ve tutkularımızdır. Farklı farklı şeyleri merak eder, öğrenmek, anlamak ve yapmak isteyebiliriz. Meraklarımız konusunda beceri kazanmak daha iyi görmeyi ve fark etmeyi gerektirir. Bir keki daha lezzetli, yumuşak ve lezzetli yapmak için bile fark edilmesi ve görülmesi gereken şeyler vardır.
Kısacası yaşamdaki farkındalıklarımız zengin ve çeşitli olmasının varlık evrenimizin çeşitli ve zengin olmasına sebep olacağını unutmayalım. Böyle zengin ve çeşitli bir evrende yaşayabilmek için meraklarımıza ve zorluklarımıza sahip çıkalım. Sahip çıkalım ki anlamaktan doğan sevinç içerisinde yaşayan insanların bir arada var olabildiği bir yaşamı paylaşalım.
Melike İncioğlu